15 Aralık 2008 Pazartesi

ZULMETTEN NURA YOLDAKİ İŞARETLER

Bu din ilk indirildiği gün nasıl ise bu günde öyledir hep öyle kalacaktır. Nitekim İslam'ın ilk indirildiği günlerde Allah Resulü en yakınlarına daha sonra sırası ile kendi kabilesi olan kureyş e çevre kabilelere yarımada da yaşayan tüm Araplara ve son tahlil de tüm insanlığa tek bir şeyi öneriyor ve bunu yapmalarını kendilerinden istiyordu. "kula kulluk etme zilletinden kurtulup tek olan Allah'a ihlas la kulluk etmek..." bu konuda herhangi bir pazarlık yumuşama veya ödün verme diye bir şey yoktur. Din daha sonra mücadele stratejisi için belirlenen başka amaçlara , o aşamalara uygun düşecek araç ve gereçlerle birlikte geçer ve savaşımını bu şekilde sürdürür.

Allah'ın yeryüzündeki hakimiyeti ne ise yönteminde olduğu gibi yeryüzü egemenliğinin (yönetim hakkının) bir takım itibar sahibi din adamları tarafından kullanılmasını ne de "teokrasi" denilen siyasal sistemlerde olduğu gibi tanrılar adına insanları yönetme hakkına sahip olduğunu iddia eden bir takım seçkin insanların yönetime egemen olması biçiminde kurulamaz. Sadece ve sadece Allah'ın şeriatını yürürlüğe koymak açık ve seçik ifadelerle bildirilen ilahi şeriata yerleştirilen ilkelere uygun biçimde bütün işlerin yönetimi top yekun Allah'a bırakılması ile mümkündür.

Tirmizi kaydediyor : adiy b. Hatem den : Adiy Allah elçisinin İslam'a davet mesajı kendisine ulaşınca kurtulurum ümidi ile şam'a kaçmıştı. Zira o cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş birisi idi. Adiy şam da bulunduğu sıralarda kız kardeşi ve bazı yakınları Müslümanlarca esir alınmıştı. Rasulullah kız kardeşini bağışlayarak Adiy'e azad etmişti. Serbest kalan kadın kardeşinin yanına döner. Ve Adiy'in İslam'a ısınmasına çalışır. Bunun üzerine Adiy Rasulullah'ın yanına gelirken onu gören insanlar onun huzura gelişi hakkında konuşuyordu. Nihayet Adiy boynunda gümüş bir haç ile birlikte Allah huzurunun yanına geldi.

O sırada Raslullah şu ayeti okuyordu :
"" Onlar hahamlarını ve rahiplerini Allah tan başka Rab edindiler..."" tevbe 31

Adiy diyordu ki : Ben bu ayeti duyunca Yahudi ve Hıristiyanların onlara bilfiil tapmadığını söyledim. Bunun üzerine Rasululah :

"Hayır öyle değil. Onlar insanlara Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kıldılar (değil mi?) bu onlara kulluk etmeleri anlamına gelir"

Alah elçisi'nin söz konusu ayetle ilgili bu ilginç yorumu yasama ve yürütmede Allah'ın şeriatından başka bir yasal sisteme uymanın insanı Hak din'den çıkaran bir nevi ibadet , böyle yapmanın , insanların birbirini rab edindikleri anlamına geldiğinin kesin kanıtıdır.

Mekke döneminde ve hicretin ilk günlerinde Müslümanların savaştan uzak tutulması şundan dolayı olabilir. Mekke döneminde belirli şartlar içersinde belirli bir kavim belirli bir çevrede eğitilerek gelecek yıllarda daha önemli görevler için hazırlanıyordu. Bu bir

İkinci olarak belirli bir çevrede böylesi bir eğitim verme ve insanları geleceğe hazırlama etkinliğinde bulunmanın başlıca amaçlarından bir tanesi kendisine veya kendisine sığınmış birisine yapılan işkence karşısında sabredebilir bir olgunluk seviyesine ulaştırmak böylelikle onu kendi kişiselliğinden kurtarıp benliğinden soyutlayarak bir daha eski hayatına dönmemeyi yaşamının yegane ilkesi ve ekseni haline getirmek , hayatının bundan sonraki döneminde tutum ve davranışlarını bu yeni olgun kişiliğinin gerekliğine göre düzenlenmesini sağlamaktır.

Bu eğitim sayesinde artık o tutkularına sinirlerine hakim olabilecek yaşamının ilk dönemlerinde doğal yapısından kaynaklanan güdülerle harekete geçmeyecek, heyecanlarına kapılmayacak, doğal yapısında ve tüm hareket ve davranışlarında ılımlı ve esnek olmayı başaracaktır. Ve o insan hayatının her alanında uyması gereken tüzüğe riayet edecektir. Bu teşkilatın kendisine emrettiği ilkelere ters davranışlarda bulunmayacaktır.

İslam'ın ilk yıllarında Mekke de inanan kimselere işkence ve zülmedecek siyasi bir organizasyon yoktu. Sadece hareketin velisi durumundaki insanlar himayesinde bulunan müminleri bıktırma ve usandırma yolu ile bu gayeden vazgeçmelerini sağlamak amacı ile bireysel olarak işkence ediyorlardı. Böyle bir ortamda savaşa izin verilmesi demek Mekke de bulunan her evin bir savaş alanı haline getirilmesi demek olacaktı. hatta bununla da kalınmayacak işte İslam bu dur denilecektir.

İslam'ın gerçekleştirmek istediği asıl amacı insanları benliklerini fesada uğratan seçme hürriyetlerini kayıt altına alan sistemlerin bozucu ve yıkıcı etkilerinden kurtarmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için insanları doğrudan onları bu hale getiren sistemlerle, genel kabul görmüş İslam'a ters dünya görüşleri ile mücadele eder.Onların üzerine saldırır ve onları ortadan kaldırmaya çalışır.

Eğer Allah c.c. Müslüman bir cemaate belirli bir dönem için cihaddan elini çekmesini istemiş ise bu ilke sorunu değil tamamen bir taktik sorunudur. Yani akide ile değildir. Yalnızca hareketin o evrede gerekli kıldığı mecburiyettir.

Bir toplumda insanın insanilik yönü en yüce değer olarak alındığında orada yalnızca insani özelikler onurun ve saygınlığın yegane öğesi sayıldığında işte böyle bir toplum medeni bir toplumdur.

İnsan, milliyet renk ulus ve bölge gibi öğelerin ötesinde de insan olarak kalabilir. Ancak ruh ve fikir öğeleri bir yana bırakıldığında insanın artık insan olarak kalması mümkün değildir. Zira insanın bizzat kendi iradesi , fikrini düşüncesini dünya görüsünü değiştirebilir. Fakat bir ulus içersinde veya dünyanın herhangi bir bölgesinde doğmasına karışamayacağı gibi derisini rengini değiştirme imkanına da sahip değildir.

Bir toplumda hangi biçimde olursa olsun madde en yüce değer olarak kabul edildiğinde bu kabul ediş ister Marksist düşüncenin tarihi yorumlama için koyduğu "diyalektik materyalizm kuramı biçiminde olsun isterde yolunda insani değerlerin ve insani özelliklerin yıkıma uğratıldığı en yüce değer olarak Amerika Avrupa ve diğer kapitalist toplumlarda olduğu gibi "maddi üretim" biçiminde olsun.. Bu tür toplumlar görünürdeki durumları nasıl olursa olsun aslında geri kalmış yada islami ifadeyle "cahili toplumlar" dır.

İslami toplum madde olgusunu hafife almaz. Çünkü bu hem içinde yaşadığımız kainatı meydana getiren temel öğe hem bizi de etkisi içine almış bir realitedir. Allah'ın halifesi olmanın dinamiklerinden birisidir maddi üretim. Fakat İslam toplumu yüksek verimlilik için cahilliye toplumların yerle bir ettiği en yüce değerlerin faziletlerin ve kişisel dokunulmazlıkların çöküntüye uğratıldığı madde yi en yüce değer olarak kabul etmez.

İslam hakimiyette olduğu yerde , sadece insani değerler ve özellikleri yükseltmeye çalışır. toplumu meydana getiren insanları tekrar hayvanileşme tehlikesinden korur.

Bu akide sistemine inananların sayısı üç kişiyi bulunca bu akide onlara şöyle seslenir, artık siz bir cemaatsiniz, bundan böyle . Bu akideyi benimseyen onun değerler sistemine göre toplumsal yapısını sevk ve idare etmeyen cahiliyye toplumundan tamamen ayrısınız. onunla ilişki bağlarınızı tamamen kesmiş kendine özgü toplum oluşturmuşsunuz. üç kişi ... on kişi ... yüz kişi...İslam toplumunun varlığı ortaya çıkar.

Bu varoluş hareketi yola koyulur koyulmaz akide sistemiyle düşünce yapısıyla değerleriyle ölçüleriyle varoluşuyla kabulleriyle ve oluşumuyla fertlerini dahi kendisinden sağladığı cahiliyye toplumundan ayrılarak yeni doğan İslam toplumu ile cahiliyye toplumu arasındaki inanç savaşı başlamış olur.

Ne var ki islami akidenin ve bu yeni doğmuş İslam toplumunun yapısal özelliği olan "sürekli hareket halinde olma durumu hiç kimseye kendini gizleme fırsatı vermez!. Çünkü bu toplumun üyesi olan her ferdin hareket halinde olma gibi bir mecburiyeti vardır. Akide adına hareket, hayatı adına hareket, toplumu adına hareket... Çevresini kuşatan cahiliyeye karşı ve o çevresindekilerin kendisi üzerinde bıraktığı tortulara karşı hareket. Yani sürekli savaş söz konusu. Cihad kıyamet sabahına kadar sürecektir.

Doğuş ve oluşum , İslam toplumunu diğer toplumlardan ayıran iki özgün özelliktir. Bu iki özellik İslam toplumunu kesin çizgiyle ayırır. Bunun yanı sıra İslam'a yabancı toplumsal kavramlar ile kendi sorunlarına çözümlenemez, kendi doğasına aykırı araştırma yöntemleri ile araştırılamaz. Başka rejimlere dayalı düzenlemeler ile uygulamada bulunamaz bir nitelik kazandırır yeni kurulan İslam toplumuna.

İslam Afrika'nın içinde çıplak insanların arasında bile bir medeniyet kurmuştur. Aynı zamanda bu insanlar artık gelenek haline getirdikleri hımbıllıktan sıyrılıp doğanın kendilerine sunduğu maddi zenginliklerden yararlanmak için çalışmaya başlamışlardı. Totemlere tapmayı terkedip alemlerin Rabb'ine ibadet etmeye başlamışlardı. Eğer medeniyet bu değil de başka ne olabilir ?.. (bakara 138)

İslam uzayın sonsuz boşluklarına , özgürce katlanabilsinler diye insanlığı çamura bağımlı olmaktan kurtarmıştır. En yücelere yükselsinler diye kan ve hayvanilik bağlarından azad etmiştir onları.

İslam hiç bir konuda cahiliye ile ortaklaşa iş yapma girişimini kesinlikle kabul etmez. Ne düşünce yapısı açısından ne de bu düşünceden filizlenen uygulamalar açısından... Bir şey ya İslam'dır ya cahiliye... Bunun üçüncü bir alternatifi yoktur. İslam'ın bakış açısı gayet nettir. Hak tektir. Hak'tan geriye kalan tek bir kavram vardır. Dalalet...

Onlara hoş görünmek derdine düşerek İslam'ı olduğundan başka biçimde kesinlikle sunmayacağız insanlara... onların şehevi tutkularını tahrife uğramış düşüncelerini kesinlikle övmeyeceğiz. Son derece şeffaf davranacaz onlara. Açıkça diyecez ki şu içinde yaşamış olduğunuz hayat tamamen necis' tir. Allah İslam'a ve O'nun düzenine inanarak temizlemek istiyor sizi.

Siz bu dinin düşmanı olan sizler kötü kalpliliğinizden ötürü islami hayatın gerçek dinamiklerini bir türlü göremiyorsunuz. Çünkü sizler bu dine düşman olan sizler İslam'ın hayatı düzenlemesine sürekli karşı çıkmaktasınız. Fakat bizler gördüğünüz gibi Allah'a binlerce hamd olsun ki geleceğinden kesinlikle kuşku duymadığımız Kur'an'ımız şeriatımız tarihimiz ve dünya görüşümüz değerlerimiz, yüreklerimizde mevcut bulunmaktadır.

Günümüzde bazılarını görüyoruz : İslam insanlara sunarken onun hakkında İslam sanki büyük bir suçla itham edilmektedir de onlarda onu bu suçtan kurtarma derdindeymişler gibi konuşuyorlar. Onu savunurken efendim mevcut dünya düzenleri ,İslam da örneğini ayıpladıkları şu şu hatalarını işliyorlar, halbuki İslam gelişinin üzerinden 1400 küsür yıl geçmiş olmasına rağmen çağdaş medeniyetlerin yaptığından farklı bir şey yapmamıştır....!

Ne kadar cüce ne kadar kötü bir savunma biçimi....

İslam kendini temize çıkarmak için cahili dünya düzenlerini ve bunlardan kaynaklanan yararsız tasarruflardan kullanmaz. İslam'ın kendisini insanlara sunduğu açık ve kesin delil şudur. : İslam'ın düzeni diğer dünya düzenleri ile kıyas olmayacak kadar üstündür. Bu düzenleri restore etmek onaylamak rutuşlamak için değil onları kökten kaldırmak için gelmiştir. İslam insanları içlerinde yaşadığı çirkef çukurundan çıkarmak için gelmiştir. onları bataklıkta kutlamak için değil.

Bize ücret versinler diye insanları İslam'a davet etmiyoruz. Yeryüzünde ulvi mertebeler edinmek , fesat çıkarmak ta istemeyiz. Biz insanları İslam'a davet ediyoruz; çünkü onları gerçekten seviyoruz ve onlar için en hayırlı olanı istiyoruz.Kaynak: Seyid Kutub.www.vuslatsevdasi.com

Hiç yorum yok: