28 Aralık 2008 Pazar

ŞİMDİ HİCRET ZAMANI

Hicretin içinde öyle hakikatler gizlidir ki; ancak hicretin manasını yaşayan Müslümanlar anlayabilirler.
HİCRET; kaçış değil, bir direniş ve bir çözümdü. Resülullah’ın (asm) hakkı yaşayabilmek, hakkı anlatabilmek adına bir yol arayışıydı. Allah’ı, Kitabı, dünya ve ahiretin saadet esaslarını tebliğ edebilmek için bir çözüm arayışıydı.
Hicret, yıkılmamaktı, zalimlerin karşısında.
Kur’anî hükümlerin kıyamete kadar yaşanması ve yaşatılması için en tesirli ve en güzel yöntemdi.
Müşrikler istemiyor diye bu mukaddes dava bitecek miydi sanki?!
İnananlar az ve fakirdi belki, evet. Müşriklerse çok ve zengindiler. Fakat Allah düşmanlarının gözden kaçırdıkları önemli bir şey vardı: Rasulullah’ın (asm) davası; yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah’ın davasıydı.
Mekke de Allah’ındı, Medine de. Mekke’de istenmeyen mü’minlerine, Allah elbet mülkünden bir başka yer açacaktı.
Peki inanmayanların haddine miydi Allah’ın mü’minlerini memleketlerinden etmek!? Onlar; “Emirlerime itaat etmezseniz, haydi hudud-u mülkümden elinizden gelirse çıkınız!” (96/33) fermanı geldiğinde hiçbir yere kaçamayacaklarını akledemeyenlerdi!
Allah’ın nimetlerini bir hırsız gibi gasbederek yiyip içen ama şükretmeyenler. Şükredenleri de hazmedemeyenler!
Allah zalimleri ihmal etmez, mühlet verir şüphesiz. Bilebilselerdi ki; yeryüzünde sadece bir nefesçik kalabilmek için Allah’ın sabrına, rahmetine ve inananlara muhtaç idiler.
Hicret; Allah’ın kendi davasına sahip çıkanlara mucizelerle dolu bir yardımıdır.
Aslında Allah’ın davasını sonlandıramayacaklarını en az müminler kadar biliyorlardı Allah’a savaş açanlar. İnatlarıyla vazgeçmedikleri zulümleri ise, müminlerin izzetlerine izzet, onların zilletlerine zillet için vardı.
İnkâr ehlinin sonlandırma sevdaları da müminlerin hicreti de sürecek kıyamete dek.
Terazinin bir kefesinde karanlık, vahşet, zulüm, diğerinde nur, şefkat, adalet.
Zulümkâr her bir hamle, müminler için yeni bir ibadet, yeni bir dua, yeni bir inayet olacak her zaman.
Mal ve rütbeleriyle aldananlar, güçlü olanlar (olduklarını sananlar) görmüyorlar mı ki asırlardır uğraş vermelerine rağmen devam etmekte bu Kurânî dava?!
Muhammedî ümmeti, yeryüzüne manevi ve mübarek bir yağmur kılmış Allah. Yerlerin ve göklerin ilâhı va’detmiş ki; Yeryüzünün su ve ziyası kesilme vakti gelene kadar bu Muhammedî yağmurdan insanlık yoksun bırakılmayacak!
Hicret eden Nebi’yi (asm) anlamak için;
HİCRETİ ANLAMAK LÂZIM.
Her Müslüman yaşamalı hicreti. Çünkü hicretin bir manası da; maneviyata, huzura, hakka hicrettir. Dünyaya âşık nefisten Allah’a müştak kalbe, batılın cerbezesinden hakka, sefahetten günahsızlığa yolculuktur hicret.
Maddiyatta boğulmuş efkârımızla, beşerî kanunlardan yorgun düşmüş yüreklerimizle, nefislerimizin heveslerinden perişan düşmüş kalplerimizle, günahlarımızın ağırlığından bîtap düşmüş ruhlarımızla, ahirzaman vurgunu müminler olarak bize de hicret zamanı gelmedi mi sizce?
Hulâsa; bir niyettir hicret. Aslında hicret Allah’a hicrettir.
Yıl: 622, bundan 1430 sene önce..
Rasulullah (asm) en sevdiği şehre, şehirlerin anasına, Mekke’ye Allah için veda ediyor.
Allah Resül’ü ve ashabı Medine yollarında.
Çünkü Allah HİCRETİ emrediyor.

Kaynak:Muhsin Meriç.

Hiç yorum yok: